Çarşamba, Kasım 28

Kedilerime Mektup...Sene 2012 sıcak bir Ağustos ayı..






Şimdi efenim iki tane tam tamına 5 aylık yavru kedilerin sahibesi olarak bu yazıyı yazmak istiyorum..

Cinsleri sarman iki tane güzeller güzeli dişi kedi..isimleri rosa luxemburg ki ben ona kısaca roooz diye sesleniyorum. diğer güzelliğin adı ise galina grigoryevna kolesnikova..isimlerini koyana kadar sürekli prenseslerim diye seslendiğim için kediler isimlerini öğrenmekte hala zorlanıyorlar.



Birde erkek bir kuşum Çakıl var o alınmasın onuda yazayım..Hani böyle programlarda şuan ismini hatırlayamadığım tüm arkadaşlar alınmasın diye  söylerler ya o hesap...Neyse geçiyoruz...

Millet yavrusuna daha doğmamışken mektum neyin yazıyor ya heves ettim bende evlat olarak bellediğim bu iki yaratık için bişeyler karalamak istyorum.Olur da bir gün sarhoşken evet falan dersem oldu ki dedim yanlışlıkla çocuk falan doğurursam aç parantez o yanlışlıkla olayını hiç anlamadım zaten, diyenlere de içimden çok pis gülüyorum ne yanlışlığı lan sanki adam yoldan geçerken yanlışlıkla omuz atıyor  yapmıssınız işte kapa parantez işte bu yazıyı bebelerime okutucam..

Aldığımız ilk hafta sürekli ağladılar annesinden ayırdığımız için..Evet çok hayınım ama neyleyim annelerini getiremezdim tee Ardahan’dan..Uçak da insanlar tipik tipik bakıyorlardı zaten..Kars/Ankara seferi sayemizde pek eğlenceli geçti..Kediler zaten yavru miyavlamayı bile beceremiyorlar miyuuuaak diye bir sesle yolculuk yaptılar insanlar..Efenim eve geldiğimizde dilleri dışarda yorulmuş ve ağlamaklı o surat ifadelerini görseniz yüreğiniz burkulurdu..Her sabah uyandıklarında gözleri nemli oluyordu bende özenle siliyordum..Bir gün oturdum acılarını paylaştım hep birlikte ağladık..

Bir hayvanın sorumluluğunu almak cidden kolay iş değil..Besleyenler bilir..Ben öğrenciliğimde de beslediğim için zorluk çekmeyecektim..Ama iki tanesiyle nasıl baş edeceğim bazen düşünmüyor değilim..Gel zaman git zaman artık annelerini pek aramaz oldular..Yeni annelerini pek garipsediler ama alıştılar diyebiliriz.

Dedik bunlar saf köy kedisidir..Bir yıkama yağlama olayına girelim..Tabi banyo kısmı biraz meşakatli bir iş..Dikkatli olmak gerekir gözüne şampuuu kaçırmamak için tüm tırmıkları göze aldım..Kurulanana kadar fare yavrusuna benziyorlardı..Bir de bunun maddi yönü var ki hiç sormayın..Kumu, maması, yatagı, sütü, boynundaki zillere kadar aldım..Paranız yoksa kedi bile bakamıyorsunuz ha J Geçenler de karta o kadar çok yüklenmişim ki mamalarını alamadım efenim..Neyse dedim bir iki gün dayansınlar maaşa kadar..Köy kedisi bunlar yokluğa alışık olmaları özünde var dedim..Ne diyecem Ankara’ya gelince burjuvazinin kokusunu aldılar..Süt içine ekmek doğradım yanına bile yaklaşmadılar..Marketten 5  tl ye mama aldım banamısın demediler..gidip zulada bi 50 milyon buldum gidip mama aldım allah biliyor..Ama nasıl küfrediyorum içimden nasıl solcu kedi olacaksınız lan siz diye..ama suç sahibelerinde 55 tl ye mama alıp alıştırırsan adam yer mi hiç market mamasını..Ben sistemi baştan yanlış kurdum velhasıl..Bu kadar da açık sözlüyümdür..


Gelelim mutluluk seanslarına..Uyuma ve uyanmalarımız bir ayin töreni kadar ciddidir..Siz yattığınız an önce gelip popoyu ata ata zıplayıp bir iki vurup kaçıyor daha sonra bakıyor hiç iplenmiyor sakin sakin üzerinizde yürüyor maden arar gibi yer ayrıyor nerde yayılabilirim diye...Benim kedilerim hep SOL tarafımda uyumayı tercih ediyorlar..Çok da vefalılar şerefsizler yüzünü bana dönüp öle uyuyorlar..
Bazen o sıfatındaki ifade o kadar komik oluyor ki şeytanmı var lan bunun içinde bu insan gibi gülümseyerek uyuyor reenkarnasyon denen zımbırtıyı sorgulamanıza bile sebep olabiliyorlar.
  



Kış aylarında hele sıcak su torbası görevini görüyorlar..Deli uykusu yoksa kişi kesinlikle denenmesi gerek..

Kedi milleti iyi uyur, guzel uyur da sabahin ilk isiklariyla bir huzursuzluk baslar. kalkar, esner, gerinir, pencereye cikar, perdeyi aralar, isik sokar odaya. sonra kuslara bakar, mirk mirk eder, aq sabah uykusunun. kuslardan bikar, gelir insanin ustune cikar, motor gibi mirmir eder. pic eder yani sabah uykusunu. Birde o uyku  aç parantez en üst kat olduğu için kapa parantez güvercinler camın önünde gubaruuuk gubaruuuk yapana kadar süperdir. Bizim galia tam o anda zıpkın gibi fişek gibi kendini cama atıyor, her gün sabahın köründe miyav da değil ekekeke sesiyle birlikte uyanıyorum.
Efenim sırf bunlar rahatsız olmasın diye bazen aynı pozisyonda yatmak zorunda kalabiliyorsunuz..Sabah heryer tutulmuş olarak uyanabilirsiniz..Ortopedik yatak aldım meğer kendim için almamışım dostlar romalılar yoldaşlar..Sanki ben onların yatagına gelmişim uyumuşum..Kenarda bi yerde kıvrılıyorum resmen..Pardon hanımefendi patiinizi çekermisiniz dediğim anda gırlayacak diye tırsıyorum yeminle..

Gecenin üçünde sabahın beşinde uykusunu almış olarak uyanıyorlar kalkıp oyun oynamak istiyorlar..Diyelim prensesim çişe kalkmış  sonra uyku tutmamış gelip önce üstümde geziniyor sonra parmaklarımı ısırıyor ..El mecbur kalkıyoruz iki savaşıyoruz ama gözümü açamıyorum kii..Öle bir sahibeye düştünüz ki bıraksanız rapunzel gibi senelerce uyur diyorum..Şimdilik ufaklar yerlerine koyup plastik kapılarını kapatabiliyorum..Aralıklı olduğu için kedileri tecrit ettiğimi düşünüyorum bazen.. Arkamdan miyavlamalarını da acıklı bir türkü gibi duyuyorum..Çift camlardan ses gelmiyor..Aç parantez Abdullah Papur’a selam olsun..kapa parantez Zalımsın gardiyan..



  Bir de sırf tatlı, sevimli diye hayvan sevdiğini sanan, iş hijyene şuna buna girince "ıyyyk mıyyyk" moduna giren samimiyetsiz, sahte hayvanseverleri çok açık gösterebilen eylemdir. gülü seven dikenine katlanırmış. ayrıca o kedi dediğiniz hayvan, hayvanlar arasında en temiz hayvanlardan birisidir, gün içinde senden benden daha fazla yıkanırlar (yalanarak).

Kadının kıllı bir yaratığa sarılıp uyuma tutkusunun, iki ayaklı yokluğunda vuku bulan halidir bu arkadaslarla uyumak. Ayrıca yalnızların eylemi falan da değildir bu kedilerle yaşamak..Sevgililik veya evlilik durumunda da deneyeceğim lan ne var mutlu mutlu uyuruz kedi sevmeyenle olmaz ağa olmaz mümkünatı yok kedi mi ben mi derse de arkanı dön ve çık istenmiyorsun artık parçasını armağan ederek uğurlarız yakışıklıyı neyleyek yani...

Ve ve ve bu içselleştirdiğim olaydan dolayı deli lan bu demeyin... Yada deyin çok da fifii..
Evet emekli olduktan sonra mahalledeki o kedili kadın ben olacağım! İtirazı olan....




























Pazar, Temmuz 22

Mehmet Sait'in Türküsü






Kurtuluş Savaşı'nın 
komutanlarından birisidir
Mehmet Sait. ŞAHıN BEY olarak da bilinir. Antep'lidir, birinci
paylaşım savaşı yıllarında Osmanlı ordusu
saflarında Arabistan cephesinde, Yemen'de
savaşmıştır. Savaş sonrasında Antep'e
dönmüş ıngiliz, Fransız, ıtalyan ve Yunan işgali
başlayınca Antep'te küçük milis kuvvetleri örgütlemeye
başlamıştır. Kısa bir süre sonra bu milis
gruplarını birleştirip cephe açmaya başlamış
ve onların komutanlığını yapmıştır.
1920 yılında oluşturduğu bu birliklerle Fransız
birliklerine Kilis yolu hattında defalarca vurmuş ve geri
çekilmiştir. şehirdeki işgalcilere erzak taşıyan
işgalci katarları Kızılburun'da geri çekilmeye
zorlamıştır, Mehmet Sait'in bu baskınları sonucu
şehirdeki işgalciler sıkışmış ve
yardım alamaz duruma gelmiştir. Antep halkı da böyle bir
durumu direnişin lehine kullanmak için işgale karşı
genel ayaklanma çalışmaları yapmaya
başlamıştır.

Olası ayaklanmayı bastırmak için Kilis'te bulunan
Fransız garnizonu üç piyade alayı, ikiyüz süvari, bir topçu
bataryası, dört tank ve birçok ağır makineli-mitralyözden
oluşan bir birliği Antep'e göndermeye karar vermiştir.
Mehmet Sait, yanına Karayılan ve Boynaoğlu'nu da alarak bir
savunma cephesi kurmaya başlamış, ama bu komutanlar,
Kızılburun'daki ilk saldırıda geri çekilmek zorunda
kalmıştır.

Birliklerini Kertil yamaçlarına çeken Mehmet Sait daha sonra yer
değiştirerek Bostancık değirmenine geçmiştir.
Burada cephe açılmış ve merkeze Mehmet Sait, kanatlardan
birisine Karayılan, öbür yana da Boynaoğlu geçmiştir.
Fransız yoğun ateşinin altında sağ ve sol kanatlar
hızla çökmüş ve kanat komutanları cepheyi daha sağlam
bir şekilde geride kurmak için çekilmek zorunda
kalmışlardır.
Mehmet Sait, kendilerinin de çekilmeleri gerektiğini söyleyen
arkadaşlarıyla kısa bir değerlendirme yapmış,
hızla çekilme önerisini redderek ölene kadar çatışma
kararı almıştır.

Mehmet Sait şöyle der o gün savaşçılarına: "ben
Antepliler'e söz verdim, benim ölü bedenimi çiğnemeden düşman bu
köprüden geçmeyecek, ben nasıl olur da sözümden dönerim?".
Bütün birlik cephede komutanıyla birlikte kalır. Elmalı
köprüsünü zorlayan Fransız işgalcileri saatler süren direniş
nedeniyle oldukları yerden bir adım bile atamazlar. Mehmet Sait,
cephanesi bitene kadar siperde çatışır. Cephanesi bitince de
savaşçılarına "süngü tak" komutu vererek kendisi en önde
köprüye doğru koşar ve kendisinden onlarca kat daha
donanımlı düşmanla yüzyüze çatışmaya başlar.
Mehmet Sait, orada onlarca savaşçısı ile birlikte şehit
olur.

"Elmalı köprüsünde
düşmanı yoram dedim
Balaban boğazında
başına vuram dedim
çift kanadım kırılınca
dört bir yanım sarılınca
yürüdüm üstüne ateşin
tutuştum şahince
bağrıma batınca süngü
kanımda eridi sanki
düştüm şahince

Dostlar bağlayalım sözü
biz şehidiz antep gazi
gönüllere gömün bizi gömün bizi"

(şiir: Ozan Telli)

Antep'in fransiz i$galinde parcalara bolunerek oldurulen kahraman. $ahin bey'i olduren fransizlar, adamcagizi parcalayarak, etlerini asma kopruye sira sira asmi$lar.Şehit olduğu yerdeki köprüye şahinbey ismi verilmiştir. mezarı bu köprünün yanındaki ağaçlık alanda yer alır. Ruhu şad olsun.grup yorumun türküsünü dinlerken her Antep'liyi duygulandıran, memleket sevmenin vatan sevmenin ne demek olduğunu kanıtlayan nice yiğitlerin bu topraklardan geçtiğini bizlere hatırlatan, babayiğit...derdimiz hamaset değil, memleket sevmektir, ölmek değil yaşamak için kendi ekmeğimiz için, mehmet sait için ...

Pazar, Nisan 29

KANLI 1 MAYIS..






Taksim'in Kızıl Gülleri...


ALEKO KONTEUS,
AHMET GÖZÜKARA, 
ALİ YEŞİLGÜL, 
BAYRAM ÇITAK, 
BAYRAM SÜRÜCÜ, 
DİVAN NERGİS, 
ERCÜMENT GÜNKUT, 
HASAN YILDIRIM, 
HİKMET ÖZKÜRKÇÜ, 
HÜSEYİN KIRKIN, 
HACER İPEK SAMAN,
BAYRAM İYİ, 
HAMDİ TOKA, 
HÜLYA EMECAN, 
JALE YEŞİM, 
KAHRAMAN ALSANCAK, 
KENAN ÇATAK, 
KIYMET DUMAN, 
KARABET ARYAN, 
KADİR BALCI, 
LEYLA ALTIPARMAK, 
M. ATİLLA ÖZBELEN, 
MUSTAFA ELMAS, 
MERAL ÖZKOL, 
M. ALİ GENÇ, 
MUSTAFA ERTAN, 
NİYAZİ DARI, 
HASAN ÜNALDI, 
ÖMER NARMAN, 
ÖZCAN GÜRKAN, 
RASİM ELMAS, 
SİBEL AÇIKALIN, 
TEVFİK BEYSOY, 
YÜCEL ELBİSTANLI, 
ZİYA BAKİ















Boşuna çekilmedi
bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle
Bekle
Parklarınla
köprülerinle
kulelerinle
meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle
Bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla
caddelerden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul
Bekle
Sen bize layıksın İstanbul

Ve, 1989... MEHMET AKİF DALCI


1 MAYIS NEDİR?


Kanlı 1 Mayıs, 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramında, 34 kişinin hayatını kaybettiği 136 kişinin yaralandığı olaydır.

1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK`in organizasyonu önderliğinde Taksim Meydanı`nı doldurdu. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş, miting de uzamıştır. Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı. Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı, kısa bir süre içinde Etap Marmara Oteli`nin (Bugün The Marmara Oteli) de üst katlarından da ateş açıldı.

İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşu`na itmeye başladı. Kalabalığa ateş açılıyordu fakat polis ateş açanlara değil, kalabalığın üstüne saldırıyordu. Bir kamyonun tıkadığı Kazancı Yokuşu`ndan aşağıya kaçmaya çalışan kalabalığı daha da korkutmak için bir daha ateş açıldı. İnsanlar panzerler altında kalarak ve birbirlerini ezerek kaçmaya devam etti.

28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. Ölenlerin çoğu Kazancı Yokuşu'nun başında, park edilmiş kamyon yüzünden sıkışarak ölmüşlerdi. 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamadı. Ateşi kimin açtığı tam olarak belirlenememiş, olay halen aydınlatılamamıştır. Sular idaresinin çatısından ve otel odalarından ateş açanlar bulunamamıştır. Resmi olarak kanıtlanamayan bilgilere göre olayın planlayıcısı CIA, Etap Marmara Oteli'ni bir gün önceden boşaltıp buraya Amerika'dan getirilen CIA ajanları yerleştirmiştir. Olaydan sonra ajanlar ülke dışına çıkarılıp otel kayıtları yok edilmiştir.

Kontrgerilla tarafından askeri darbe hazırlığı olarak yapıldığı MİT tarafından Başbakan Süleyman Demirel'e rapor edilince ve 29 Mayıs 1977'de muhalefet lideri Bülent Ecevit'e İzmir havameydanında suikast düzenlenince, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı 1 Haziran 1977'de derhal re'sen emekliye sevkedilmiştir.

Kaynakça http://tr.wikipedia.org/wiki/Kanl%C4%B1_1_May%C4%B1s


1 MAYISIN KÖKENİ


1880'li yıllar, ağırlıklı olarak kol emeğinin kullanıldığı ve çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardı. Küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırılması ve 14-15 saate kadar varan iş günleri söz konusuydu.


Şirketler eşi görülmemiş bir hızla büyürken, işçiler, işyeri güvenliği, sağlık koşulları, örgütlenme ve grev gibi en temel haklarını dahi tanımayan bir siyasi ve hukuki sistem ile karşı karşıyaydılar.


1881 yılında yarım milyon işçiyi temsilen kurulan Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu
"8 saatlik iş günü" mücadelesini ülke geneline yaymak ve işçilerin kararlılıklarını göstermek amacıyla mücadeleyi yükseltti.


ABD'nin şikago kentinde 40 bin tekstil işçisinin gerçekleştirdiği eylem kanla bastırıldı. Aynı kentte, bir fabrikada 8 saatlik işgünü için greve çıkan 1400 işçi işten atıldı. Aynı tarihlerde greve çıkanlara ateş açıldı ve 4 işçi yaşamını yitirdi.


Saldırılar, mücadele ateşini söndürmedi, aksine körükledi. ABD ve Kanada'da sendikalar ve diğer örgütlerin yükselttiği mücadele sonucu 1 Mayıs 1886'da yaklaşık 350 bin işçi greve çıktı. Tarih işçi sınıfının böylesine örgütlü ve kararlı tepkisine ilk kez tanık oluyordu. Tüm ülkede yaşam durdu. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanıyordu.


İşçilerin bu topyekün isyanı, işverenlerin tepkisini çekti. Chicago'da greve çıkan 40 bin işçinin eylemini bastırmak için, saldırılar düzenlendi. ışverenler grev kırmak için sokak çeteleriyle anlaştı. Sokak çeteleri bir taraftan işçilere saldırıyor, bir taraftan da grev kırıcılığı yapıyordu. Grevci işçilerle sokak çeteleri arasında çıkan kavga sırasında, polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 4 işçi yaşamını yitirdi.


Hükümet ve işverenler, işçi eylemini kolay kolay içlerine sindiremiyordu. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı. İşçiler idam cezasına çarptırıldı.


Dört yiğit işçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edildi.


Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi:"Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım."


İşçi önderlerinin cenaze törenine yüz binlerce insan katıldı. ABD'de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi. II. Enternasyonal 1889'da Paris'te düzenlediği kongrede, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890'dan başlamak üzere 1 Mayıs'ı da, "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul etti.



TÜRKİYE'DE 1 MAYIS'LAR

Anadolu'da 1 Mayıs ilk kez Osmanlı döneminde, 1905 yılında İzmir'de kutlandı. Bunu 1909 Üsküp kutlaması izledi.


İstanbul'da ilk kez 1 Mayıs kutlaması 1910'da yapıldı.


1920 1 Mayısı'nda ışgal idaresinin ve Osmanlı hükümetinin yoğun baskılarına karşın 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlandı. İşçiler Haliçten başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğlu'na kadar bir yürüyüş yaptılar ve "Bağımsız Türkiye" yazılı bir pankart taşıdılar.


1921'in 1 Mayısı'nda İstanbul'un hemen tüm işçileri, özellikle şirket-i Hayriye, Seyrü Sefain, Haliç ıdaresi ve Tramvay şirketi çalışanları 1 Mayıs'ı kutladılar.


1923 1 Mayısı'nda çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan işçiler greve çıktı. İşçi taleplerinin arasında, "yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayıs'ın resmen işçi bayramı olarak tanınması, sekiz saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı" vardı ve birçok işçi tutuklandı.


Cumhuriyet Sonrası


1924 1 Mayısı'nı "İşçi Bayramı" olarak kutlayan işçilerin bu eylemi engellenmek istendi. Sekiz saatlik işgünü için bildiri dağıtan birçok işçi tutuklandı.


1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında kutlamalara izin verilmedi ve 1935 yılına kadar hemen hemen her yıl ancak gizli kutlanabildi. 1 Mayıs'ın bundan sonraki tarihi "yasak" larla yazıldı.


1935 yılında çıkarılan "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun" adıyla çıkarılan düzenleme ile "Bahar ve Çiçek Bayramı" olarak genel tatil günlerine dahil edildi.


27 Mayıs 1960' dan sonra da "yasaklar" yaşandı. Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu'nun kabul tarihi olan 24 Temmuz, işçi sınıfına 1 Mayıs'ın yerine bayram olarak dayatıldı. Ancak bu girişimlerin hepsi, kararlı mücadeleler sonucu geri döndü.


Görkemli 1 Mayıslar


En kitlesel 1 Mayıs, 1976'da kutlandı. Bu miting DİSK'in öncülüğünde Taksim Meydanı' nda yapıldı. O gün Taksim Meydanı' nı 400 bin emekçi doldurdu.


Bu yüzden 1977 yılındaki gösterilerin daha bir görkemli kutlanmasından tedirgin olan kesimler bulunmaktaydı... Ama herşeye rağmen Taksim Alanı'na beşyüzbin emekçinin akması engellenemedi... Saat 14.30'da başlayacak olan kutlamalar için alan, sabahın erken saatlerinde itibaren dolmaya başladı. İşçiler, emekçiler, öğrenciler, kadınlar, çocuklar... bayramlarına sahip çıkmış, coşkularını donanmış ve alanları özgür ruhlarıyla doldurmaya başlamıştı. Taksim alanında, iğne atsan yere düşmeyecek bir katılım vardı. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in konuşmasının sonlarına doğru, çevredeki binalardan halkın üzerine ateş açıldı. Yaşanan paniğin ardından 37 insanımız yaşamını yitirdi ve 200'den fazla yaralı vardı.


1978 yılında, önceki yıl yitirilen 37 insanın acısını içinde yaşayan yüzbinler yine Taksim Alanı'ndaydı...


1979 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul'da mitinge izin vermedi. İzmir Konak Meydanı'nda kutlandı.


80 sonrası 12 Eylül Askeri darbesinin yasaklar zincirinde 1 Mayıs da yer alıyordu. Böylece yeni bir yasaklı dönem başladı. Ama tüm yasaklara rağmen; kısa süreli iş bırakmalar, bayramlaşmalar ve bildiri dağıtılması gibi etkinliklerle, bu onurlu günün anısının belleklerden silinmesine izin verilmedi...


1987: 7 yıllık aradan sonra sendikalar öncülüğünde bazı milletvekilleri, aydın, sanatçı ve bilim adamları ile birlikte yaklaşık 1000 kişilik bir grup Taksim Anıtı'na 1 Mayıs şehitlerini anmak üzere çelenk bırakmak istediler. Polis sadece milletvekillerinin araçla anıta ulaşmasına izin verdi.


1989: Taksim'de biraraya gelen kitleye saldırıldı. Mehmet Akif Dalcı isimli bir işçi yaşamını yitirdi.


1990: Yine Taksim'e yürümek isteyenlere izin verilmedi. Çıkan çatışmada İTÜ Öğrencisi Gülay Beceren felç oldu.


1996: 1980 sonrasının en kitlesel mitinglerinden biri gerçekleştirildi. Kadıköy'ü dolduran yaklaşık 150 bin insan toplandı ama yine açılan ateş sonrası 3 kişi yaşamını kaybetti.


2010: 32 Yıl aradan sonra yüzbinler tekrar 1 Mayıs Alanı'nı, Taksim Meydanı'nı doldurdular. Büyük bir çoşku ve heyacanla 200 bini aşkın katılımcı görkemli bir kutlama gerçekleştirdi.


Alıntı:http://www.1mayis.com/tarih.htm

1 MAYIS İÇİN YAZILAN İLK ŞİİR..


İşte 1880-1971 yılları arasında yaşayan Yaşar Nezihe (Bükülmez)’in yazdığı şiir:
1886 yılının 1 Mayıs günü Haymarket’te “günde 8 saat” mücadelesi yürüttükleri için idam edilen anarşist işçilerden bu yana ezilenlerle patronlar arasındaki kavganın simgesi haline gelmiş 1 Mayıs için türkçede ilk şiiri bir kadın şair yazmıştı: Yaşar Nezihe.


ey işçi…
bugün hür yaşamak hakkı seninken
patronlar o hakkı senin almışlar elinden.

sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin
kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?

rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.

zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
azm et de esaret bağı kopsun bileğinden.

sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.

ey işçi…
mayıs birde bu birleşme gününde
bişüphe bugün kalmadı bir mani önünde…

baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.

patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
ta’zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin.

dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.

herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say…

birgün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.

sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
sen olmasan etmezdi teali medeniyet.

boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
kuvvetedir hak, hakkını haksızlara anlat.


1 MAYISTA YAŞANANLAR..


Bir sözlük yazarının ağzından anlatılanlar:


her 1 mayıs ta benı dayanılmaz bas agrılarına sevk eden olay.hıc tanımadım onu,sadece bır resmını gordum ıgdır da cıkan bır yerel gazetede kı olum ılanını susleyen resmını.cok uzun boyluymus,cok ta cırkın,babamla karagumrukte ızbe bır bekar evını paylasıyormus,her ay aldıkları maasları bı guzel kumarda yıyıp kıra gunu sarachane parkında sabahlıyorlarmıs ev sahıbınden kacmak ıcın.babamın tavlayamadıgı butun kızları,tum cırkınlıgıne ragmen,kullandıgı guzel turkcesıyle mest edıyormus kendıne.matematıgı ve ogrencılerını cok sevıyormus.1 mayıs sabahı babamla kol kola gıttıklerı mıtıngde alnının ortasından akan kanla yıgılıvermıs.kenan mıs adı,kenan catak.hıc tanımadıgım dayım,her 1 mayıs ta alnımın ortasından baslayan dayınılmaz agrılarımın kaynagı.


1 mayıs ertesinde cikan gazetelerin basliklari....


hürriyet: mayıs katliamı: 34 ölü,

milliyet: taksim’de kanlı miting: 34 ölü, yüzlerce yaralı

günaydın: maocu vatan hainleri işçi bayramı’nı kana buladı: 39 ölü var!

cumhuriyet: 1 mayıs kanlı bitti: 33 ölü,

politika: 1 mayıs töreni saldırıya uğradı - 35 kişi öldü, yüzlerce yaralı var

,tercüman: maocular, disk’in istanbul’da yaptığı mitingi bastılar - 34 ölü var,

son havadis: taksim savaş alanı gibiydi - kızıllar kudurdu,

hergün: solcular 40 işçiyi katletti, bayrak: taksim’de 38 ölü,

yeni asya: disk mitinginde komünistler birbirini yedi, 40 ölü - taksim’de savaş


  • "Bu ateşin nereden açıldığı belli olduğu halde, ateşi açanlar belli olduğu halde sorumluları bir türlü yakalanmadı. biz bir araştırma kurulu kurmuştuk, fakat onun da önüne aşılmaz engeller çıkıyordu. ben 1 mayıs olaylarında çok kaygılandım. ve daha önce özel harp dairesi'nin sivil uzantıları üzerine aldığım bilgiler ışığında duyguğum kaygılarımı zamanın cumhurbaşkanı fahri korutürk'e sözlü olarak ilettim. 'elimde kanıt yok ama bana öyle geliyor ki özel harp dairesi'nin sivil uzantıları, onun içinde yer alan ömür boyu görevli birtakım siviller bunu yapmış olabilir' diye o konuda bilgilerimi kendisine aktardım." - - - bülent ecevit.


  • Alparslan türkeş'in notları arasında adı geçen, "özel" eğitimli, mhp'ye yakınlığı ile de bilinen zamanın siyasi polis şefi uğur gür'ün, üzerinden ateş açılan sular idaresi'nin üzerinde hakili-komando kılıklı tipler ile birlikte cirit attığı katliam.


  • Dönemin ilerici belediye başkanı ahmet isvan şöyle demiş:
        "çok sayıda insan oradan bir çok kişinin elleri enselerinde kılıkları komando askeri filan gibi kılıkta... paçaları potinlerinin içerisine konmuş haki renkli elbiseli çok sayıda insanın elleri enselerinde indirildiğini söylüyorlar. polis'e soruyoruz, polis böyle bir şey yok diyor. oysa bizim sular idaresi işçisinin ifadesi var: "polis geldi, bunları aldı, götürdü" diyor... birçok kişiler. arandı, silahlar yukarıda bıraktırıldı, adamlar aşağıya indirildi, götürüldü... toplum polisi amirine, duvarın üzerindeki adamları gösterdim bunların kimliği tespit edildi mi? elinde silah var, buradan ateş edildi dedim... bu konuyu ben soruşturmayı yürüten savcılarla da görüştüm. o zaman sular idaresi duvarı üzerinde eli silahlı kişilerin fotoğrafı yayınlanmıştı. bunun tespit edildiğini polis şefi uğur gür gelip fotoğraftakinin kendisi olduğunu söylemiş." [*]


uğur gür'ün sular idaresi üzerinde oluşu hakkında bir soruşturma yahut resmi araştırma daha olmamıştır.


[*] nail güreli - iki bir mayıs, gür yayınları, s. 137


kaynak: suat parlar - kontrgerilla kıskacında türkiye

  • taksim meydanındaki muazzam kalabalığa o dönem adı marmara etap olan otelin üst katlarından ateş açıldığı ve çıkan ardebede 34 kişinin can verdiği korkunç gündür, kanlı bir mayıs. marmara etap'ın o katında kimlerin kaldığına bir türlü ulaşılamamıştır. bu ülkede pek çok zaman olduğu gibi insan hayatını almanın bedeli sorulmamıştır. ölenlerin büyük bölümü kazancı yokuşuna inen yokuşun başında üzerlerine sürülen bir polis panzerinin altında kalarak can vermişlerdir. 


  • bir savcının dediğine göre; bir gece önce yeşilköy'e uçaklarla amerikalılar gelmiş ve bunlar o zamanki adı "intercontinental" olan "the marmara" otelinin belli katlarına yerleşmiş. 213, 510 ve 713 numaralı odalar. elbette otel kayıtlarında yer almaksızın. sonra bu kişiler ertesi gün (1 mayıs) dsi ve otelin tepesine çıkıp, konuşlanmışlar. sonrasını biliyorsunuz...


  • soner yalçın'ın siz kimi kandırıyorsunuz kitabında bahsettiği bayram çıtak'ın öyküsü bile başlı başına bir trajedidir.


       sivas şarkışla'lı yoksul köylü çocuğu bayram çıtak töb-der'in organize ettiği otobüslerle istanbul'a giden öğretmenlerden birisiydi. 3 çocuğu vardı. mamak'ta bir gecekonduda oturmaktadır. 10 yaşındaki oğlu böbrek hastasıdır ve sürekli diyalize girmesi gerekir. bayram öğretmen 3 kuruşluk memur maaşıyla ailesini geçindirmeye çalışan bir anadolu insanıdır.

       taksim'de olaylar patlayınca, kazancı yokuşuna doğru kaçan kalabalığın içindedir. ama kazancı yokuşu kırmızı bir kamyonet tarafından tıkanmıştır. bayram çıtak orada ölür.


     sadece 1 yıl sonra böbrek hastası oğlu da hayata veda eder.

     ben 1 yıl arayla hem kardeşini hem babasını kaybeden çocuklarla, hem kocasını hem de evladını yitiren anayı düşündüm. bu korkunç zulüm yüreğimi kararttı.






Çarşamba, Şubat 1

"Yavuz" Sultan Selim hakkında bunları biliyormuydunuz?



Osmanlının 9. padişahı Yavuz Sultan   Selimden bahsedelim biraz..Yavuz’un fetihleri, şairane yönü, kanlı soykırımı..Küpe takması..  


Anadolu'daki turkmen cocuklarini kan aglatmistir. Eserlerini de en cok hizmet ettigi kultur olan araplarin kendi dilinde yazmayi tercih etmistir. ilginctir kararlarinin dogrulugu, "ne yaptiysa halki icin yapti, hainleri kesti" seklinde yapilsa da, isin ozu cehaletten baska bir sey degil. simdi cikip birileri gene "yapilanlari donemine gore incelersek..." merkezli cumleler kursa da, yapilanlar donemine gore de insanlik disidir. Kaldi ki ortada halk icin yapilmis herhangi bir sey yoktur. Çok merak edenler o donemde anadolu halkinin sah ismail'e neden daha sicak baktigini arastirsinlar... acaba bunun arkasinda yatan neden, şah ismailin eserlerini turkce yazmasi miydi? Yoksa harbiden insaniyet namima, baska degerler mi soz konusuydu?
Turkculukmus.... gidin sorun bakalim yavuz'un turkculukten haberi var miymis?
turkmen cocuklarini katletmek, farsca'nin kolesi olmak ne zaman turkculuk oldu?
Şu ulkede turkculuk kavramini halen Osmanlı uzerinden savunan insanlar var. adama yemek yedigin kaba tukurme derler. once elindekinin, sahip oldugunun degerini bil, sonra o cok bildigine inandigin gecmise gozlerin yasli yasli, uzunca dalarsin...


     Hayatı hatalarla doludur. Halbuki savaş açacağına banka açsa, finansta yükselse belkim şimdi isviçre yerine biz olacaktık. Zaten kimse bizi ellemezdi. orduyu kapatır, sabah akşam musıki, alem takılırdık.
     Napalım ki o zamanki şartlarda, genişleme politikası izlemiştir. Yavuz da karşısına çıkanları gıdıklayarak filan kaçırmamış bildiğin öldürmüştür. insan hayatı dalgalı kurda olmadığına göre "o zamanki şartlarda öldürmek iyiydi de şimdi çok güzel olmuyor." demek abesttir. fakat Dünya'da dengenin değiştiği savaşların yoğunlaştığı büyük balığın küçük balığı yediği çağlarda bazı devletler yaşar, bazıları yok olur. Osmanlı Devleti uzun yıllar büyük balık olup genişlemiş ve sonunda parçalanmıştır. Osmanlı'nın uzun yıllar süren hükümranlığında işgal ettiği yerlerde uyguladığı hoşgörü politikasının da etkisi vardır kanımca.

    Babası II. Ba(yezid')i zehirleyerek öldürtmüştür. 
II. Ba(yezid')i  bir çeşme kenarında su içip yüzünü yıkarken elini saçına götürür ve saçları avucuna gelir, o an zehirlendiğini anlar ve özoğluna ;
-kılıcın keskin, saltanatın tez olsun, diye beddua eder...
gerçekten de baba bedduası tutarmış inancını doğrular nitelikte, kılıcı keskin olduğu gibi saltanatı da 8 sene sürmüştür...

    Bir de küpe takarmış Yavuz Sultan Selim..Ee bizim halkımız yaptığı icraatlerden dolayı değilde haremde kimler varmış, cinsiyet tercihlerini, veya kılık kıyafetle ilgili magazinsel şeyleri bilirler..Ama adam kimi niçin kesmiş doğramış kimsenin haberi yok..Kendisine üzüldügümdür bu konuda...Sen git koskoca Osmanlı'nın dokuzuncu padişahı ol, seferler fetihler yap, 500 sene sonra millet babasına küpesini savunmak için "yavuz sultan da takıyodu ehe ehe" diye seni bir cümlede harcasın.hakkında bilinen en önemli detay olsun.oy ne diyem haşmetlum.


    Şimdi birazda yaptıklarından bahsedelim..Doğu anadolu'ya hakim olan aleviler, yavuz sultan selim'in anadolu'yu araplaştırma çabasına karşı anadolu'da türklük ve alevilik kültürünü korumak amacıyla türkmen beyi şah ismail den yardım istemişlerdir. o dönemde yeniçeri ocağının tamamı bektaşi geleneğine haiz olduğundan alevi katliamına ve şah ismail'e karşı açılacak savaşa yeniçeriler olumsuz bakmışlardır. hatta, yeniçeriler'in yavuz'un kaldığı çadıra ok attığı bile rivayet edilir. 

    Yavuz, alevi kelimesinin, ali'ye ait anlamına geldiği ve halkın da alevilere bu yüzden saygı gösterdiğini bildiği için aleviler'e kızılbaş diye hitap etmiştir. mum söndü, kuyruk gibi türlü iftiralar bu dönemde ilk kez ortaya çıkmıştır. yavuz'un safeviler'e savaş açtığı dönemlerde halktan yardım almak amacıyla o dönemin müftüsünden yani şeyhülislam'dan fetva çıkarmasını istemiştir. yavuz sultan selim'in alevi kültürünü yok etmek, alevileri önce asimile etmek, asimile olmayanları da katletmek amacıyla o dönemin ünlü müftüsü sanı görez'e çıkarttığı fetva ise şu şekildedir:

   "Ey müslümanlar, bilin be haberdar olun ki, reisleri erdebil oglu sah ısmail olan kizilbas toplulugu, peygamberimizin seriatini sünnetini, ;slam dinini din ilmini, iyiyi ve dogruyu açiklayan kurani küçük gördüler.yüce tanri'nin yasakladigi günahlara helal gözü ile baktilar.kutal kuran'i , öteki din kitaplarini assagiladilar.onlari atese atarak yaktilar.hatta kendi mel'un reislerini tanri yerine koyarak ona secde ettiler.hz.ebubekir'e, ömere, sövüp onlarin halifeliklerini inkar ettiler.peygamberimizin karisi ayse anamiza iftira ettiler ve sövdüler.peygamberimizin seriatini ve ıslam dinini ortadan kaldirmayi düsündüler.onlarin burada sözür edilen ve bunlara benzeyen öteki kötü sözleri ve hakaretler, ben,ö ve öteki ıslam alimleri tarafindan açikça bilinmektedir.bu nedenlerden ötürü seriat hükmünün ve kitaplarimizin verdigi haklarla, bu toplulugun kafir ve dinsizler toplulugu olduguna dair fetva verdik.onlara sempati gösteren, batil dinlerini kabul eden ve yardimci olanlar da kafir ve dinsizlerdir.bu gibi kimselerin toplulugunu dagitmak tüm müslümanlarin görevidir.bu arada müslümanlardan ölen kutsal sehitlerin yeri yüce cennettir.o kafirlerden ölenler ise hakir olup, cehennemindibinde yer tutacaklardir.bu toplulugun durumu kafirlerin halinden daha kötüdür.bu toplulugun gerek okla , gerek sahinle, gerek köpekle avladigi ya da kestigi hayvanlar murdardir.onlarin gerek kendi aralarinda gerekse baska topluluklarla yaptiklari evlilikler geçersizdir.bunlara miras birakilmaz.sadece islam'in sultaninin onlara ait kasaba varsa, o kasabanin bütün insanlarini öldürüp, mallarini miraslarini, evlatlarini alma hakki vardir.ancak bu mallar ıslam gazileri arasinda paylasilmalidir.bu toplanmadan sonra onlarin tövbe ve pismanliklarina inanmamali ve hepsini öldürmelidir.hatta bu sehirlerde onlardan oldugu bilinen veya onlarla birlik oldugu tespit edilen kimseler öldürülmelidir.bu türlü topluluk hem kafir hem imansiz hem de kötülük yapan kimselerdir.bu iki sebepten onlarin öldürülmesi vaciptir.dıne yardim edene allah yardim eder.müslümana kötülük yapanlara da allah kötülük eder. "

    Bir katliamda niceliğin pek bir mühimmiyatı yoktur; önemli olan hedef kitlesi ve onlara yapılan katliamlardır. ister bu sayı beş bin isterse yüz bin olsun... sonuç itibariyle, anadoluya has alevilik ve bektaşilik kültürüne darbe vurulmuş, binlerce insana aptalca iftiralar atılmış, on binlerce kişi sebepsiz yere öldürülmüştür.


fetva ile ilgili kaynak:

yavuz sultan selim’in iran seferi, i.ü.ed.fak. tarih dergisi sayı 22 s.17. 1968 

islamiyet türkler ve alevilik, gülağ öz, s. 188, 1999 ankara



    Birde dönemim şeyhüislamından bahsedelim namı değer ebusuud efendi... 

    Resmi tarihin, 16. yüzyılın en büyük din bilgini diye tanıttığı gelmiş geçmiş en yobaz, en bağnaz iktidar yalakalarından biridir ebussuud efendi. kanuni süleyman zamanında şeyhülislamlık yapmış olan bu adam, yalnız bizim tarihimizi değil tüm islam aleminin atisini değiştirecek pek çok icraatta bulunmuş, akıl almaz fetvalarıyla gönüllerde taht kurmuştur. en sevdiği iş, fetva verip alevi katletmek olan ebussuud efendi; o zamanların "blur mü oasis mi" misal "gazali mi ibn i rüşd mü" kavgasinda gazali'dir efendim diyerek, medrese tedrisatından akli ilimleri yani felsefeyi, hendese yi vesaireyi çıkarmış yerine fıkıh, kelam gibi daha faideli ilimleri sokarak aydınlık geleceğimizin orta yerine mühürlemiştir fetvalarını. bugün, eyüp kabristanındaki mezarı hala o akli ilimlerden payını alamamış ardıllarının olduğu kadar, hazır yolu oralara düşmüşken tükürme egzersizi yapma fırsatını da değerlendirmek isteyen ziyaretçilerin de gözdesi bir mekandır.
 başbakan'ın gurur duyduğu, devrinde aleviler hakkında "alevilerin canları, malları, namusları size helaldir" diye fetva veren, "elimize geçirdiğimiz alevi kadınları ne yapalım?" diyenlere, "belinize kuvvet" diyerek teşvik eden osmanlı şeyhülislamı.

   Başbakan’ın gurur duyduğu iki çorumlu!

Başbakan’ın 17 ağustos’taki çorum mitinginde söylediği sözlerle ilgili... başbakan bu mitingde, aynen şunları söylemişti:
 “nasıl ki çorum bu topraklardan yetişmiş akşemsettin hazretleriyle, ebusuud efendi’yle, koyunbaba’yla, iskilipli atıf hoca’yla gurur duyuyorsa, bizler de çorum’la gurur duyuyoruz.”
 “ebu suud efendi, yavuz sultan selim’in şeyhülislamıydı. ‘alevilerin, canları, malları, namusları size helaldir’ diye fetva veren din adamıydı... iskilipli atıf hoca ise kurtuluş savaşı’nda, ‘mustafa kemal isyankârdır, katli vaciptir’ diye yazılar yazan biriydi...”


***

Bu iddiaların doğruluğunu tartışmayı tarihçilere bırakıyorum...ama...
 binde bir bile doğru olma ihtimali varsa...başbakan acaba çorumluların gurur duyacağı başka adam mı bulamadı? 


İşte Yavuz Sultan Selimin ‘o zamanın şartlarına göre’ yaptıkları..Ve nasıl anıldığı ortada..Türklükle övünülerek anlatılan bana göre Osmanlının eli kanlı padişahlarındandır..

Popüler Yayınlar